Türk mimarisinde yalılar Haliç’te ve özellikle Boğaz’ın karşılıklı iki kıyısında yer alan, arazilerin doğal bitki dokusuna ve topografyasına uyumlu biçimde, ev mimarisinin geleneksel malzemesi sayılan ahşaba dayalı mimari tekniğinde inşa edilmiştir. Yalılar uzun ve genelde iki katlı kütleleri, hareketli cepheleriyle suya dönük ve dışa açık, arkada yer alan harem bölümleriyle ise bağlı oldukları dar sokağa ya da yola yüksek duvarlarla kapalı, mahremiyetlerini koruyan yapılardır.
Bu yapı türü, aristokratik, genellikle büyük boyutlu ve yazlık olarak ikamet edilen ahşap bir sayfiye konutu olarak inşa edilmiş, imparatorluğun son dönemlerine kadar da bu niteliğini büyük ölçüde korumuştur.
Osmanlı sivil mimarisi çerçevesinde değerlendirilen ve Haliç ile Boğaz kıyılarında XVI. yüzyıldan XVIII. yüzyılın ortalarına kadar inşa edilen yalılara rastlanmaktadır. XVIII. yüzyılda kimliğine kavuşmaya başlayan Boğaziçi’nde karşılıklı iki kıyı boyunca yalılar sıralanmıştır. Bu yüzyılda Osmanlı sultanı ve saray erkânının tarihi yarımadadan Boğaziçi kıyılarına yönelmesiyle Boğaz kıyılarında görülmeye başlanan sahilsaraylarla aynı anda saray çevresiyle ilişkisi olanların da aileleri için aynı nitelikte evler inşa ettirmeleri Boğaziçi kıyılarına ilgiyi arttırmıştır.
Ahşap malzeme ile inşa edilen yalıların zaman içerisinde ihtiyaçlar doğrultusunda ve yangınlar sonucu ortadan kalkmadan önce şekil değişikliğine uğramaları doğaldı ve yapıldıkları dönemin modasına, bulundukları semtlere ve ait oldukları kişilerin zevklerine göre farklı mimari karakterler taşımaktaydı. Sultanlarla devlet ricâli Beşiktaş, Ortaköy ve Kuruçeşme’yi tercih ederdi. Bâbıâli erkânı için Bebek, ilmiye ricâli için Rumelihisarı, gayrimüslimler için Arnavutköy yoğun yerleşim yerleriydi. Yeniköy, Tarabya ve Büyükdere’de çoğunlukla yabancı uyrukluların ve sefâretlerin yazlık konutları, Kireçburnu-Büyükdere arasında sefâret tercümanlarının ve Rumların, Sarıyer’de ise orta halli Türklerin yalıları bulunurdu. Anadolu kıyısında Beylerbeyi semtinde Hıristiyanlar oturtulmaz, burada din adamları, ilmiye ricâli ikamet ederlerdi.
1. Dünya Savaşı’nın sonu eski su boyu yaşamının da sonunu hazırlamıştır. Toplumsal yıkım ve değişmeler, mülk sahibi ailelerin ekonomik zorluklar çekmesine ve yalılarına bakamaz hale gelmesine yol açmıştır. Bu durum karşısında sahilsaraylar ve yalıların büyük çoğunluğu mülkiyet ve kullanım değişikliklerine uğrayarak yapılış amaçlarından ve plan şekillerinden uzaklaşmış, bir kısmı yanarak zaman içinde yok olmuştur.
Günümüze ulaşamamış yalılar hakkında en fazla bilgiyi, Avrupalı ressamların eserlerinden, gravürlerden, haritalardan, belli bir tarihten sonra çekilmiş olan fotoğraflardan, Osmanlı’da 17. yüzyılı Boğaziçi’ni anlatan Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nden, III. Selim devrinde bir ara baş mimarlık da yapmış olan Melling’in 18. yüzyıl sonlarını gösteren gravür ve panoramalarından öğrenebilmekteyiz.
Ayrıca, 18. yüzyıl sonlarından başlayarak, Boğaziçi’ndeki mevcut bina, yalı sahipleri ve kiracıları adları ile gösteren Bostancıbaşı defterleri de önemli belgelerdir.
Boğaziçi Yalılarının Mimari Özellikleri
Türk sivil mimarisinin bütün özelliklerini yansıtan yalıların ortak özelliği üst katların direkler üzerine yerleştirilmiş çıkmalarla adeta denize doğru uzanmasıdır. Alt katlarında Malta taşı veya mermer döşeli bir taşlıkla ona açılan aydınlık odalar vardır. Buradan geniş ve yayvan, genelde ahşap merdivenlerle ikinci kata çıkış sağlanırdı. Denizin üzerine çıkmışçasına duran üst katta geniş sofalar, yatak odaları ile kabul, oturma ve hazine odaları, kütüphane yer alırdı.
Odaların içerisinde yüklük, çubukluk, kavukluk, testilik, peşkirlik, lambalık denilen irili ufaklı dolaplar bulunurdu. Yerlere Mısır hasırları serilir, üzerlerine geniş halılar yayılır; kanepe, koltuk, sedir ve mermer konsollara oturtulmuş büyük aynalar yerleştirilirdi. Kristal avizeler, duvar saatleri, yağlıboya tablolar da bu kompozisyonu tamamlayan öğelerdi. Su sesinin daha yakın duyulabilmesi için odalara sofalara küçük havuzlarla fıskiyeler yerleştirilir, böylece mistik bir ortam sağlanırdı. Kayıkhaneler, deniz hamamları ve balıkhaneler de bu yalıları tamamlamaktadır.
Boğaziçi yalıları asma kat üstünde denize doğru çıkmalı esas kattan oluşan iki katlı plan tipleriyle dikkati çeker. Çıkmalar ahşap konsollarla desteklenir, zemin kat odaları servis alanlarıdır. Yer döşemelerinde genellikle Karadeniz’den getirilen kalaslar kullanılmıştır. Odalar daima aydınlık ve ferahtır. Önemli kişilere ait yalılarda renkli kalem işi bezemeler ve nakışlarla tavan ve duvarların boyandığı görülür.