Fatih İlçesi’nde, kendi adıyla anılan semtte, yarımadanın doğu ucunda, Topkapı Sarayı’nı, Boğaz’ı ve Marmara’yı gören, Haliç’e hâkim konumdaki arazide bulunur. Külliyenin inşaatı 1548-1557 arasında gerçekleştirilmiştir. Eğitim merkezi, imareti, hastanesi, çevresindeki güzel ve havadar mahallede oturan ekâbiri, Ağa Kapısı ve Eski Saray gibi yapıları, sultanların cuma namazları için sık sık gelmeleri, çarşı bölgesine yakınlığı ve Haliç’e bakan dış avlusu ile Osmanlı döneminin bu en büyük külliyesidir.
Değişik kotlarda teraslar üzerinde inşa edilmiş olan külliye öğeleri, Cami, Evvel Medresesi, Sani Medresesi, Tıp Medresesi, Rabi Medresesi, Salis Medresesi, Tabhane, Darüzziyafe, Bimarhane, Darülhadis Medresesi, Hamam, I. Süleyman Türbesi, Hürrem Sultan Türbesi, Türbedar Odası, Mimar Sinan Türbesi’nden oluşmaktadır.
Külliyenin en önemli öğesi, klasik Osmanlı üslubunu ve sanat tekniklerini en görkemli uygulamalarıyla sergileyen bir başyapıt olan camidir. Açılışını Kanuni’nin Sinan’a yaptırdığı Cami 5-25 Ekim 1557de ibadete açılmıştır.
Süleymaniye’nin mekânsal tasarımında, Osmanlı cami geleneği içinde kalınmış, Ayasofya’nın orta nefindeki iki yarım kubbeli orta kubbe şeması yenilenmiştir. Ayasofya şemasının olanakları, kendi çağının deneyimi ve İslam camiinin işlevsel istekleri içinde gerçekleştirilmiştir. Süleymaniye örtü sisteminin strüktürel yapısı, namaz mekânının geometrisini hiçbir şekilde bozmayan, üstün bir strüktür tasarımının cami çeperlerinin mimarisi ile bütünleştiği bir yeni zaman yapısıdır.
Strüktürel kurgusunun her şeye egemen olan geometrik katılığı, bunun yanında kubbeyi taşıyan “Kudret Kemerleri”, Evliya Çelebi’nin “güya cennet mahfili” dediği müezzin mahfili, yedi sütun üzerindeki vaiz kürsüsü, fil ayaklarına dayalı aşir kürsüleri, Sinan’ın “dehre nümune kalmış, anın naziri felekte ne gelur, ne gelecektir” dediği abanoz vaiz kürsüsü, klasik mukarnasları, geometrik desenli korkulukları, iki renkli taşlı kemerleri, pencere vitrayları, giriş kapısı üzerindeki ısınan ve kirlenen havayı alıp dışarı veren hava temizleme odası, “Beyaz Harem” de denilen, tümüyle büyük beyaz mermer döşeli, ortasında on pencereli şadırvanıyla avlusu yapının dikkat çeken öğeleridir. Bezeme ağırlığının üzerinde toplandığı kitabeler, Ahmed Karahisarı’nin öğrencisi “kıbletü’l küttab” Hasan Çelebi tarafından yazılmıştır.
Süleymaniye bir cami olmaktan çok İstanbul’da da Süleymaniye kent imgesi ile bütünleşmiş, imparatorluğun en simgesel yapısı, peyzaj içindeki konumu ile kentin en güzel siluetinin egemen öğesidir.
Mimar Sinan’ı ve I. Süleyman’ı, sanatla en büyük politik gücün anılarını birleştiren külliye, Osmanlı klasik döneminin yapı tekniğindeki en üst düzeyini ve yapı ekonomisini belgeler. Evliya Çelebi külliyeyi, “Dünyayı seyreden olağanüstü konumuyla İstanbul yaşamının odaklarından biri” olarak tanımlar. Süleymaniye’ye Türk edebiyatında çok atıf yapılmıştır. Mehmed Akif’in “Süleymaniye Kürsüsünde” ve Yahva Kemal’in “Süleymanive’de Bavram Sabahı” adlı şiirleri Süleymaniye’nin İstanbul ve Türk kültüründeki yerini vurgulayan yapıtlardır.