Tekke, “tarikattan olanların barındıkları, ibadet ve tören yaptıkları yer, dergâh” anlamına gelir. Farklı dönem ve coğrafyalarda tekkeler, “zâviye, hankâh, dergâh, ribât, âsitâne, buk‘a, imaret, düveyre, savmaa, mihrap, tevhidhâne, harâbat” gibi isimlerle anılmıştır.

Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde Osmanlı dönemi tekkeleriyle ilgili; “tekkelerin ziraata elverişli geniş araziler üzerinde kurulduğu, zengin vakıflarla desteklendiği, sofa, odalar, mescid, hamam, değirmen, abdesthane, mutfak, ambar, kütüphane, misafirhane, ahır, bağ bahçe gibi birimlerinin bulunduğu” ifade edilmektedir.

Tekkelerde, tasavvuf eğitiminin yanında, toplumsal yapının ihtiyaçları doğrultusunda barınma, çalışma, sosyalleşme ve kentsel hizmet alanlarının sağlanması, yani sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı güçlendiren başka işlevlere de yer verilirdi.

İstanbul tekkelerinin kökleri 10. yüzyıla, Türkistan, Horasan, Azerbaycan gibi yerlere kadar uzanır. Orhan Gazi devrinde, 1330 tarihli Pelekanon Zaferi’nin ardından İzmit’ten Üsküdar’a kadar uzanan kıyı şeridi Osmanlıların eline geçmiş ve İstanbul’un Anadolu yakasına tarikatlar da yerleşmiştir. Hacı Bayram Veli’nin halifesi Göynüklü Şeyh Akşemseddin’e bağlı olan Fatih Sultan Mehmed’in komutasında 1453’te İstanbul’u kuşatan Osmanlı ordusunda “taife-i Bektaşiyanın” (Yeniçeriler’in) yanı sıra çeşitli tarikat zümrelerinin de bulunduğu bilinmektedir.

İstanbul’da tekkeler, tarihî eser niteliği taşıyan yapıların yüzde 8’ini oluşturur; tekke, tekke yeri veya kalıntısı olarak tescil edilen yerlerin sayısı 115’tir. Bayramiyye, Bedeviyye, Bektaşiyye, Celvetiyye, Gülşeniyye, Halvetiyye, Kadiriyye, Kübreviyye, Mevleviyye, Nakşibendiyye, Rifaiyye, Saadiyye, Şazeliyye, Zeyniyye gibi çok sayıda tarikat, İstanbul’da varlığını sürdürmüştür.

Sungur Baba Tekkesi

Biri tekkenin haziresinde, diğeri tekkenin karşısında, Dolmabahçe Sarayı’nın Kuşluk Bahçesi’nde olmak üzere, iki tane mezarı bulunan Ahmed Turani’nin hayatı ve kişiliğine ilişkin menkıbeleri belirli bir tarih ve coğrafya çerçevesine oturtmak zordur.

Menkıbelerde Ahmed Turani, Emevi-Bizans mücadelelerinin efsanevi kahramanı Seyyid Battal Gazi’nin çağdaşı olarak gösterilmekte, önceleri Battal Gazi’nin rakibi olan bir Bizans cengâveri iken zorlu bir cengin sonunda Battal Gazi ile dost olduğu, onun telkini ile İslamiyeti kabul ettiği, daha sonra Bizans’ı kuşatan İslam ordusuna katıldığı ve şehit düşerek Dolmabahçe Sarayı’nın Kuşluk Bahçesi’nde, kendisine izafe edilen ikinci kabrin bulunduğu yerde gömüldüğü nakledilmektedir. Ahmed Turani’nin Abdülmecid’in rüyasına girerek, yüzyıllar boyunca unutulan “meşhedinin” yerini gösterdiği, kendisine bir türbe yaptırmasını istediği de yaygın rivayetler arasındadır.

Tarihi gerçeklere uygunluğu çok şüpheli olan hu rivayetlerde dikkati çeken husus Ahmed Turani’nin Bizans kökenli olarak gösterilmesi ve Bizans’ın çevresinde cereyan eden İslam-Hıristiyan mücadelesinde rol aldığına inanılmasıdır.

Akşemsettin Dergahı

Tekkenin ilk postnişi olan Şeyh Abdullah İlahi Nakşibendiliği İstanbul’un gündelik hayatına sokandır.

Tekke, İstanbul’da ilk defa “kelime-i tevhîd” zikrine başlanan yer olarak bilinir.

Emir Buhari Tekkesi

İstanbul’daki ikinci önemli Nakşi tekkesidir.

Hindîler Tekkesi – Hindular Tekkesi, Horhor Tekkesi

İstanbul’daki ilk Nakşibendi tekkesidir. 1483’te kaleme alınmış olan Otman Baba Vilayetnamesi’nde “Murad Hamamı’nın ardında Hindistaniler Tekkesi var idi”. Bu bilgi ışığında şehrin en eski Nakşibendi merkezi olduğu kesindir.

Özbekler Tekkesi – Buharalı Tekkesi

Özbek kökenli şeyhlerin Osmanlı Devleti ile Orta Asya hanlıkları arasındaki ilişkilerde oynadıkları önemli rollerden dolayı İstanbul’daki Özbek tekkeleri içinde en önemlisi sayılmaktadır.

Sivasi Tekke Mescidi,

Sivasi Tekkesi Bayramiliğin İstanbul’daki ilk büyük örgütlenme merkezidir.

İskilipli Yavsı Muhyiddin Mehmed Efendi, Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin babası olup Bayramîliği İstanbul’da kurumsallaştıran ilk şeyh olarak bilinmektedir.

Sünbül Efendi Külliyesi

Sünbülîliğin âsitânesi ve pîr makamı olmuş, tekkelerin kapatılmasına kadar bu özelliğini devam ettirmiştir.

Cemâleddin Halvetî (ö. 899/1494) ile Sünbül Efendi’nin İstanbul’daki ilk halvetî şeyhleri olmaları, tekkenin İstanbul’da bulunan Halvetî âsitâneleri içinde en kıdemlisi olarak telakki edilmesine ve burada postnişin olanların protokolde ön saflarda bulunmalarını sağlamıştır.

Gizlice Evliya Celveti Tekkesi

Aziz Mahmud Hüdayi Efendi; Ayşe Sultan tarafından 1003 (1594-95) tarihinde tekkesi kurulduktan sonra bir gün, bugünkü Gizlice Evliya Türbesi’nin önünden geçerken:

Burada ismi bilinmeyen fakat kerameti zâhir olmuş gizli bir evliya medfundur, diyerek yatırın, ‘Gizlice Evliya’ ismini almasına ve kabrinin üzerine de bir türbe yapılmasına sebep olmuştur.

Hüdâyî Mahmud Efendi, 1038 (1628) tarihinde vefat ettiğine göre, Gizlice Evliya, bu tarihten evvel, muhtemelen Hüdâyî hazretlerinin Üsküdar’a geldiği 1580 tarihinden sonra vefat etmiş veya Hüdâyî hazretleri Gizlice Evliya’nın ölümünden çok sonra onun ününü işitmiş olmalıdır.

Özbekler Tekkesi

Özbekler Tekkesi İstanbul’daki diğer emsali gibi Türkistanlı şeyhlere barınma imkanı sağlamanın yanı sıra Orta Asya tasavvuf kültürünün ve özellikle İstanbul’da hiçbir zaman doğrudan temsil edilmemiş olan Yeseviyye tarikatına has folklor unsurlarının yaşatıldığı bir ocak olmuştur.

Ayrıca inanılmaz derecede çok yönlü (mutasavvıf/mürşid, hattat, ebrucu, doğramacı, marangoz, oymacı, hakkak, mühürcü, dökmeci, tornacı, demirci, tesviyeci, makinacı, matbaacı, dokumacı vs.) bir kişi olan 8. postnişin Şeyh El-hac İbrahim Edhem Efendi (1829-1904’nin meşihatı (1855-1904) sırasında Özbekler Tekkesi İstanbul’un ileri gelen tarikat mensuplarından başka çok sayıda sanat ve ilim erbabını çatısı altına toplamıştır.

Şeyh İ. Edhem Efendi’nin 1875’te tekkede kendi imkanları ile üç beygir gücünde bir buhar makinası imal ettiğini, büyük bir ihtimalle ebru sanatını İstanbul muhitine ilk tanıtan kişi olduğunu da hatırlatalım.

Özbekler Tekkesi’nin kurtuluş savaşı tarihinde de oldukça önemli bir yeri vardır. Şöyle ki; İ. Edhem Efendi’nin torunu 10. postnişin Şeyh Ata Efendi (1883-1936) İstanbul’da işgal kuvvetlerine karşı oluşturulan ilk örgüt olan “Karakol Cemiyeti’nin kurucularından ve milli kurtuluş hareketinin ateşli destekçilerindendir. Bu yüzden tekke İstanbul’daki cephaneliklerden Anadolu’ya çıkarılan silahları ve cephanenin, ayrıca Kuvay-ı Milliye’ye katılmak amacıyla gizlice Anadolu’ya geçmek isteyenlerin bu arada İsmet İnönü’nün de ilk durağı olmuştur.